Her pazartesi başlayan, birkaç gün süren, sonra ertelenen ve bir sonraki hafta yeniden başlayan bir diyete aşina mısınız? Yalnız değilsiniz. Pek çok birey, kilo vermek için defalarca diyete başlıyor ama çoğunlukla sürdüremiyor. Zihinsel olarak yoruluyor, motivasyonunu kaybediyor ve bu döngü yıllar boyu devam ediyor. Bunun sonucunda ise beden değil, en çok zihin yıpranıyor.
Peki ama neden? Neden bunca kez diyet yapıp başarısız oluyoruz? Neden hedeflerimize ulaşamıyor ya da ulaştıktan sonra tekrar eski alışkanlıklarımıza dönüyoruz?
Bu yazıda, sürekli diyet yapmanın neden işe yaramadığını bilimsel, psikolojik ve pratik yönleriyle ele alacağız. Diyet listelerinin ötesine geçip, asıl ihtiyacımız olan dönüşümü anlamaya var mısınız?
1. Diyet Yapmak Değil, Düşünce Kalıbı Sorun
Sürekli diyet yapan bireyler çoğunlukla bir “diyet zihniyeti” taşır. Bu zihniyete göre yemekler “iyi” ya da “kötü”, birey ise “başarılı” ya da “başarısız” olur. Bu katı düşünce kalıpları zamanla yeme davranışı üzerine baskı yaratır.
İnsan beyni, yasaklarla değil; anlam ve esneklikle çalışır. Bir besini “yasak” olarak tanımladığınızda, beyin onu daha da çok ister. Bu durum, özellikle tatlı krizleri, “bir kereden bir şey olmaz” savunmaları ve “zaten bozdum, devamı gelsin” psikolojisine neden olur.
Sürdürülebilir değişim için ilk adım, diyeti bir proje değil, yaşam tarzı değişimi olarak görmekten geçer.
2. Metabolizma Diyet Yo-Yo’sundan Yorulur
Sürekli başlanan ama tamamlanamayan diyetler sadece zihinsel değil, aynı zamanda fiziksel olarak da yıpratıcıdır. Özellikle yo-yo diyeti olarak adlandırılan bu döngü (kilo ver, tekrar al), metabolizmanın dengesini bozar.
Vücut her yeni düşük kalorili diyete daha fazla direnç geliştirir. Çünkü tekrar eden açlık durumlarına karşı kendini korumaya çalışır ve enerji tasarrufu moduna geçer. Bu durum, kilo vermeyi zorlaştırmakla kalmaz, bazal metabolizma hızını da düşürür.
Ayrıca sık sık yapılan diyetler; kas kaybı, yorgunluk, vitamin-mineral eksiklikleri ve bağışıklık sisteminde zayıflama gibi sonuçlara yol açabilir.
3. Duygusal Açlık ile Diyet Arasında Sıkışmak
Birçok kişi yemek yemeyi yalnızca fiziksel bir ihtiyaç değil, duygusal bir kaçış olarak görür. Stres, kaygı, yalnızlık ya da öfke gibi duygular karşısında kendini yemekle rahatlatmaya çalışır. Bu alışkanlık, “başarısız” olunan her diyetten sonra daha da güçlenir.
Duygusal açlık, bireyi yalnızca fazla yemeğe değil, aynı zamanda kendini suçlamaya sürükler. Suçluluk duygusu ise yeni bir diyetin başlangıcına zemin hazırlar. Bu kısır döngü, bedenin ihtiyaçlarını değil, zihnin boşluklarını besler.
Diyet işe yaramaz çünkü asıl çözülmesi gereken yeme davranışının altında yatan duygulardır.
4. Kısa Süreli Motivasyonlar ve Hedef Yanılsaması
Sürekli diyet yapan bireyler çoğu zaman düğün, tatil, mezuniyet gibi geçici olaylara odaklanır. Hedef kilo, bu tür zamanlara sıkıştırılır. Ancak o gün gelip geçtiğinde motivasyon da biter.
Bu durum, beslenme düzeninin yaşam boyu devam etmesi gereken bir sistem olduğu gerçeğini gölgeler. Diyet yalnızca birkaç hafta süren bir süreç değil, bireyin hayatla kurduğu ilişkiyi yeniden yapılandırma çabasıdır.
Kilo verme hedefi, dış motivasyonlardan değil, içsel iyilik halinden beslendiğinde kalıcı olur.
5. Gerçekçi Olmayan Beklentiler Süreci Sabote Eder
“Sadece 2 haftada 5 kilo vermeliyim” gibi hedefler kulağa motive edici gelse de, aslında en büyük başarısızlık nedenlerinden biridir. Gerçekçi olmayan beklentiler:
-
Süreçten çabuk sıkılmaya,
-
Vücudu zorlamaya,
-
Sonuçları abartılı yorumlamaya,
-
Başarıya ulaşılamayınca kendini suçlamaya neden olur.
Diyet bir maraton gibidir. Hızlı başlamak değil, istikrarlı ilerlemek gerekir. Bu yüzden hem zihinsel hem fiziksel sınırlar tanınmalı ve saygı duyulmalıdır.
6. Listeye Bağlı Yaşamak: Esnekliğin Yokluğu
Hazır bir diyet listesine uymak kolay gibi görünse de, çoğu zaman sürdürülemez. Çünkü her günün ruh hali, koşulu, açlık seviyesi farklıdır. Kişi kendi bedenini dinlemeyi değil, “ne yazıyorsa onu yemeyi” öğrenir.
Bu da bireyin besinlerle kurduğu içgüdüsel ilişkiyi zayıflatır. Yeme davranışı mekanikleşir, duygusal tatmin azalır ve süreç sıkıcı hale gelir.
Sürdürülebilir bir beslenme planı, kişinin yaşam tarzına, sosyal çevresine ve psikolojik yapısına uygun olmalıdır. Liste değil, yönlendirme ve farkındalık gereklidir.
7. Kendini Tanımadan Diyet Yapmak
En büyük hata, kendini tanımadan, kalabalıkların denediği yöntemleri uygulamaya çalışmaktır. Oysa her bireyin:
-
Hormonal yapısı,
-
Metabolizma hızı,
-
Psikolojik geçmişi,
-
Yeme davranışı,
-
Günlük aktivite düzeyi farklıdır.
Bu farkları tanımadan başlanan her diyet, bir süre sonra “bu da olmadı” listesine eklenir. Oysa sağlıklı kilo yönetimi, bireyin kendini tanımasıyla başlar. İhtiyacınızı anladığınızda, çözüm çok daha net görünür hale gelir.
Diyeti Bırakın, Kendinizi Tanıyın
Sürekli diyet yapmak, çözüm üretmekten çok problemi büyütür. Zihinsel yorgunluk, motivasyon kaybı, bedenle bozulmuş ilişki, hayal kırıklığı, suçluluk duygusu… Bunların hepsi “başarılı olmak için” çıktığınız yolda önünüze çıkan engeller haline gelir.
Gerçek değişim, listelerde değil; kendinizi anlama ve kabul etme sürecinde başlar. Yasakları değil, neden yediğinizi; hedef kiloyu değil, nasıl hissettiğinizi; hızlı sonucu değil, uzun vadeli huzuru düşünerek yola çıktığınızda, “diyet” kelimesinin anlamı bile değişir.
Diyetisyen Aslı Aktürk ile Gerçek Dönüşüm Başlasın
Yorulmuş olabilirsiniz. Belki defalarca denediniz. Belki her seferinde hevesle başladınız ama bir yerde yine tıkandınız. Bu yaşadıklarınız ne zayıf karakterinizin, ne iradesizliğinizin, ne de tembelliğinizin sonucu. Sadece bedeninizin değil, zihninizin de ihtiyacı olan şey, birilerinin size ne yemeniz gerektiğini söylemesi değil; sizi anlamasıdır.
Ben Diyetisyen Aslı Aktürk olarak, danışanlarımla yalnızca kalori konuşmuyorum. Her görüşmemde onların yaşamını, düşünme biçimini, stres kaynaklarını, sosyal ilişkilerini ve kendi bedenleriyle kurdukları diyaloğu anlamaya çalışıyorum. Çünkü biliyorum ki; kilo vermek bedenin işi gibi görünse de, aslında zihnin ikna olduğu bir süreçtir. Ve bu süreç herkes için özeldir.
Belki de bu kez farklı bir şey yapmanın zamanı gelmiştir. Kendinize karşı nazik olduğunuz, geçmiş başarısızlıklarınızı suç değil, deneyim olarak gördüğünüz ve her adımda desteklendiğiniz bir yolculuk düşünün. Bu yolda birlikte yürüyebiliriz. Size özel, esnek ama hedefe odaklı bir planla hem bedeninizi hem bakış açınızı dönüştürebiliriz.
Değişim bir karar meselesi değildir. Güven, destek ve anlayışla şekillenen bir süreçtir. Bugün bu satırları okuyorsanız, belki de artık aynı döngüde dönmek yerine yeni bir yol çizmenin zamanı gelmiştir. Ben bu yolculukta yanınızdayım.